Hoşgeldiniz..
P.S. I love you..
10 Aralık 2010 Cuma
Aşık ile Maşuk
Okyanusların girdabında kaldım,
Hortumların markajında kaldım,
Dedikoduların cereyanında çarpıldım,
Ümit oldum dibe daldım...
Hayat altta kalanın canı çıksın oyunu,
Ben altta kaldım,
Dersimi aldım,
Yüzüstü kaldım,
Hastalık salgın,
Leşleri yaygın..
Yine yalnız başımayım,
Yine işi başından aşkınım,
Beni sevdiğin kadar sana aşığım,
Bana kızdığın kadar sana kızgınım,
Bağışlayın ben bir kaçkınım..
Saatler yine erkene geldi,
Ben yine geç kaldım
Yeni bir uyarı daha aldım,
Konuşurken yine ayarı kaçırdım,
İnzivama daldım.
Öğrendim güzellik her şeymiş,
Çok seven de kalırmış elbet ya ya..
Takva hayat,
Kıymetsiz binmiş değere edepsiz..
Öğrendim güzellik her şeymiş,
Sakatlanma koca terk edermiş,
Hüzünlenme zulüm var ona da çünkü
Ya Kahhar o günü beklermiş...
Senin benden başka birçok sevgilin var ama..
Benim tek sevgilim sensin.
Deniz bile kabul etmez beni atar karaya..
Bir hiçim,içimi bilensin.
Talihin bir zerresi rast gelseydi ya bana...
Sana.. kavuşurdu maşuk.
Ruhum beden odasında hapis hergün ağlar.
Yine demir perde bedbahtım...
Gözyaşları mum gibi meczubun,
Yırtma son satırları bu mektubumun..
Güvercinin bileğinde onca yolu kat ettiği..
İki gün iki gece harp ettiği.
Ben şefkatli bir aşığım,
Ben de şefkate açım,
Kafa bedenden uçacak geçmişe takılır saçım,
Her gün tövbekar her gün günahkarım.
Kah bir dert kendimden,
Kah bir meltem rahmetten,
Korkuyorum kendimden,
Nefis bana hakimken,
Mutluyum sen bana sahipken.
Ümit iyice düşünür,
Ben büyürüm ve de düşlerim küçülür,
Canım maşuk aşığa,
Aşık maşuka aşık...
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Cloud Computing
Çalıştırmak istediğiniz bir program için gerekli olan sistem gereksinimlerinden kurtulmaya hazır mısınız? Eğer yanıtınız evet ise, Cloud Computing (Bulut hesablama) adlı yeni teknoloji, tam olarak sizin isteğinize hizmet edecek bir uygulama.
Cloud Computing, alışılageldiği üzere işlemlerin sizin kendi makineniz üzerinde çalıştırılmasının bir adım ötesine geçerek, ihtiyaç duyulan verilerin ve uygulamaların uzaktaki bir çok bilgisayarda tutulması ve çalıştırılması anlamına geliyor. Hesaplanan verilerin ve çalıştırılan uygulamaların sonuçları internet bağlantısı üzerinden tekrar sizin bilgisayarınıza yönlendiriliyor. Tasarımdaki bu esneklik, internet bağlantısının yüksek hızlarda olması haricinde, son kullanıcıya neredeyse hiçbir yük getirmiyor. Donanım yükünü ve diğer ara birimlerin etkisini ortadan kaldıran Cloud Computing işlemi, sadece bir Ethernet kartına ve internet bağlantısına gereksinim duyması açısından, yüksek hızda internet kullanan kullanıcılar için ideal bir çözüm. Sağladığı platform bağımsızlığının yanında, Cloud computing işlemini kullananabilmek için belli bir işletim sistemine sahip olmanız da gerekmiyor. Bu da demek oluyor ki işletim sisteminizin Linux veya Windows tabanlı olması, uygulamaları çalıştırabilme önünde bir engel teşgil etmiyor.
Cloud Computing’in çalışma mantığı aslında web tabanlı yazılımlar başta olmak üzere birkaç yazılım türünde gizli. Bunlar içerisinde ağ üzerinde çalışan yazılımlar bulunmaktadır. Bunlar tarayıcı yüzünden ulaşamayacağımız Client/Server mantığıyla çalışan uygulamaları destekler. Buna güncel örnek vermek gerekirse, çağın oyun oynama anlayışını değiştirme potansiyeline sahip olan www.onlive.com sitesinin uygulaması başı çekiyor. Ücret karşılığı aldığınız pakete dahil olarak gelenler, sadece internet ortamına açılmanızı sağlayan küçük bir konsol ve tek bir joystick. Sizden tek istenen ise ortalama 8mbps gibi bir bağlantı hızı. Konsolunuzun tek yaptığı, dijitalleştirilen hareket verilerinin yüksek internet hızı ile sunucuya iletilmesini sağlamak ve sunucuda oynatılan oyunun sonuçlarını sizin monitörünüze, televizyonunuza aktarmak. Sitenin bahşettiği gecikme süresi ise 10 milisaniye gibi fps oyuncularını bile zorlamayacak derecede ufak bir süre. Grafiklerin ve arka plan işlerin server üzerinde koşturulması nedeniyle yüksek donanıma bütçe ayıramayacak insanlar için gayet makul bir uygulama.
Cloud Computing’in temelleri
Cloud Computing’in temellerinde hosting ve grid computing mantığı yatıyor. Uygulama ve işlemleriniz devasa server farm’lara (sunucu çiftlikleri) gönderilerek depolanıyor, gereksinim duyulan işlem gücü ise serverlar ve dağınık sistemler tarafından karşılanıyor. Aslında bu işlem biçimi, yıllar öncesinde uygulaması başlatılan SETI projesi gibi (http://www.seti.org/Page.aspx?pid=1366 ) dünyadaki milyonlarca gönüllü insanın bilgisayarlarının işlem gücünü kullanma açısından çok da yabancı olduğumuz bir uygulama çeşidi değil.
Bulut hesaplama kümelerinde bulunan uygulamalar ise, yine bu hizmeti sunan şirketler tarafından belirleniyor. Microsoft .Net platformuna destek verirken Sun’da Java platformunu destekliyor. Siz ise, ihtiyacınız olan uygulamaları (Örneğin, SqlServer, Oracle gibi) kiralayarak kullanıyorsunuz.Buna Utility Computing deniyor. Uzaktaki sunucu kümelerine ise, kullandığınız disk alanına ve işlem kapasitesine göre ödeme yapıyorsunuz. Gördüğünüz gibi, bulut hesaplamanın aslında şimdiye kadar aşina olunmamış pek bir yönü yok. Bilişim sektöründe alışık olduğumuz üzere, yapılan birkaç şeyi birleştirip yeni bir şeymiş gibi sunulması mantığının devam ettirildiği bir uygulama çeşidi. Bu günden bu konsepte yatırım yapma şansı olanlar için şu kesinlikle söylenebilinir ki karlı çıkacaklardır.
Bulut hesaplama konsepti Adobe Air gibi platformları oldukça yaygınlaştırabilir. Bildiğiniz üzere Adobe Air, internet üzerindeki uygulamaların, sanki bilgisayarınıza kurulan bir yazılım gibi masaüstünüzde çalıştırabilmesi esasına dayanıyor.
Cloud Computing’in Diğer Unsurları
Bulut hesaplamanın en önemli unsurlarından birisi, servis olarak altyapısı yani IAAS (Infrastructure as a Service). Bu bildiğimiz sanallaştırma hizmetleri gibi altyapı servislerinin sunucu çiftliklerinde yapılması esasına dayanıyor. Yani geliştiriciler istedikleri sistemlere sahip olabiliyorlar ve bunları kontrol edebiliyorlar. Buna örnek olarak Amazon EC2 servisini gösterebiliriz.
Bir diğer unsurumuz ise servis olarak platform. Yani PAAS (Platform as Sevice). Burada, geliştiricilere, uzak sunucularda barındırılmış komple bir geliştirme ortamı sunuluyor. Bu sayede bilgisayarınıza bir library indirmeden işlemlerinizi gerekleştirebiliyorsunuz. Buna örnek olarak, Google’ın Chart API’si veya Google’ın Pyhton (Django) kütüphanesi Google App Engine verilebilir. Her zaman olmasa da bu kütüphaneleri kullanarak geliştirdiğiniz yazılımları isterseniz kendi pcnizde, isterseniz de sağlayıcının sunucusunda tutabilirsiniz. Bu yüzden bu tarz sistemlerle geliştirilmiş yazılımlara bulut yazılımı ( Cloudware ) deniliyor.
Son bir unsur ise, servis olarak yazılım yani SAAS(Software as Service). Buradaki mantık daha çok son kullanıcıyı ilgilendiriyor. Müşteriler geleneksel yazılım satın alma modelinden vazgeçerek daha ileri gidiyorlar. İsterlerse bir yazılımı ihtiyaçları ölçeğinde kiralayabiliyorlar. Bu ihtiyaçlar, zaman, işlem gücü veya kapasite olabiliyor. Örnek olarak, bir oyunu sadece bitirdiğiniz zamana kadar kiraladığınızı düşünün. Bu uygulamalar platformdan bağımsız oluyorlar ve kullanıcılara ekstra sunucu, yazılım, bakım, eleman gibi maliyetler çıkarmıyorlar. Bu durumda uygulama geliştirici birden çok lokasyonda kurulu uygulamada çıkacak sorunlar için endişelenmek durumunda kalmıyor (bakım, hata düzeltme vs gibi). Saas’la ilgili ayrıntılı bilgi almak için burayı takip edebilirsiniz.
Güncel Cloud Computing Servisleri
I) Microsoft Azure
Windows Azure, kısaca, geliştirdiğiniz uygulamaların Microsoft sunucularında barındırılması esasına dayanıyor. Bu sunucularda Azure servislerinden (geneli .Net platformu destekli) faydalanabiliyorsunuz. Bunlar içerisinde .Net framework hizmetleri, Sql Server Hizmetleri, Live servisleri, SharePoint servisleri ve Dynamics (Microsoft’un CRM yazılımı) servisleri bulunuyor. Size http://myapp.azure.com gibi bir alan adı veriliyor. Siz elinizdeki domaini buraya yönlendiriyorsunuz. Tabii uygulamalarınızı azure’ye göre modifiye etmeniz gerekecek. Bunu Visual Studio içerisinden kolaylıkla yapabilirsiniz.
Sonuçta geliştirdiğiniz uygulamalar yukarıdaki servislerden(Utility computing) belirli bir ücret karşılığı yararlanabiliyorlar. Sizde işlemci kullanım oranınıza ve depolama alanı ihtiyacınıza göre bir ücret ödüyorsunuz.
II) Sun Open Cloud
Sun Open Cloud ise, sektördeki ilk açık kaynak bulut hesaplama sistemi oluyor. Sunduğu servisler; Java platformu desteği, Mysql ve OpenSolaris. Bu platformun temel amacı, uygulamalarınızın aynı platform üzerinde bulunan uygulamalarla entegre çalışması. Bu sayede bir topluluk bilinci oluşturulması amaçlanıyormuş. Yine Windows Azure’de olduğu gibi Sun OpenCloud’da da iki servis mevcut ve siz bunları kullanma oranınıza göre para ödüyorsunuz. Bu servisler, Sun Cloud Storage Service (Bulut Veri Depolama Servisi) ve Sun Cloud Compute Service (Bulut Bilgi işleme Servisi). 2009 yazında faaliyete başlayacak servis şimdiden oldukça ses getirdi.
III) Google App Engine
Google tarafından sunulan Google App Engine, daha çok Pyhton üzerinde Django çatısıyla kullanılıyor. Bu platformun esnekliği diğerlerine göre oldukça düşük. Ama yinede oldukça yenilikçi fikirleri var. Google bu servisiyle maliyeti düşük uygulamalar için bir kapı açmış oluyor. Google App Engine ile uygulama geliştirmek için, App Engine SDK’sını edinmeniz gerekiyor. Bu Api’ler içerisinde Google’ın diğer servislerine entegrasyon ve Veritabanı işlemleri, Kullanıcı işlemleri veya Önbellekleme işlemleri gibi çoğu işlem için hazır destek var.
Sonuç
Sonuç olarak, geleceğin bilgisayar yönetim temellerinin bulut hesaplama sistemlerinde yattığını söyleyebiliriz. Tabi ki bunun için önümüzde oldukça uzun bir yol var. Son kullanıcı bazında düşünürsek internet hız standartların geliştirilmesi ve insanların da bu sisteme alışmaları biraz zaman alacaktır. Sonuç olarak da insanlar, her zaman her yerden ve her platformdan bilgiye erişebilir ve onu işleyebilir hale gelecekler. Bu sebepten dolayı internet yazılımları ve onları barındırabileceğimiz Cloud Computing sistemleri günümüz kriterlerinde geleceğe yönelik yapılabilecek en önemli yatırımlardır. Benim bakış açıma göre bunun bilincinde olup, bu pazara önceden yatırım yapmak, hizmeti sağlayana büyük ölçekli karlar getirecektir.
Saygılarımla,
Ümit Can Türker.
23 Temmuz 2010 Cuma
Kötü insanları tanıma senesi
Sensiz geçen her gün için kapıma çelenk gönder.
Kahır bu adamı yere devirdi kulaklarım sağır,
Hoş sesinle bana bağır hafiflesin yüküm ağır.
Gözüm ağladıkça gamzelerim gülmemekte,
Ruhum yıpranmadıkça kalemim hareket etmemekte.
Nefesle inşa ettiğim sözüm kulaklarına borçtur.
Şeytan güvendiklerimi gömdü, lan ne iştir?...
Ne olur üzme kendini, güneş habercisi geceler.
Zorlasam da çıkmamakta ağızdan o kolay heceler.
Hiç bilmediğim bir yerde en çok bildiklerimleyim.
Onları silmek isteyenlere karşı muharebelerdeyim.
Benim bir kitaptır arkadaşım, muhabbeti yarım kalır.
Zaman sanığım olsa şimdi idam ederim adı kalır.
Senden korkum olmasa kurşunu kafama ellerim hediye alır.
Anlaman zor ya neyse... Ahım gider vahım kalır.
Kötü insanları tanıma senesi.
Can çekişmekte adımın 3 hanesi.
Yaşamdan soğumamın çoktur bahanesi.
Günden güne yırtılmakta kalbimin 12 perdesi.
Korkutur cesaretimi iradesizlik sillesi.
Bak dayandım olmadı.
Çek silahını vur,
Elim belime varmıyor affet!...
Bugünüme kusrum var,
Dostum canıma mı kastın var?
Kim?, hekimse hakimim olsun.
Tek duvara tek kafa depremim olsun.
Sus!... yaralama şansım var,
Ümit kaç!... firara hakkın var.
Benim gerçekliğimin ölümsüzlüğü yaşatmakta hüznümü.
Kendimi kendime hediye ederek kutladım son doğumgünümü.
İnanmasan da geçer sayılı zaman, nöbet vaktin dolacak aslan.
Sabrın tadı ki acı da olsa tatlıdır ya meyvan.
Bakacağım tek yön önüm. Doğru rotayı izler gözüm.
Rüzgara emanet sözüm. Hasretlerle yandı gönlüm.
Yalnızlığım kalbime zulüm. Korkutmakta her an ölüm.
Ben bir pembe diziyim her günüm bir bölüm.
Dişlerimden gardiyanlar, hislerimden çağlayanlar,
Kirlerimden bataklıklar, kemiklerimden korkuluklar,
Parmaklarımdan sivri bıçaklar yaratıp savundum kalemi.
Sırrı açmak cinayetti, bir kilo altın sükunetti.
Toprakla aramdaki mesafe kadar, hayat değil uzun.
Adiler yoluma tuzak kursun. Geri teper her efsun.
Yunusun gözleri kara bulutlarla dolsun.
Yok elinde sabırdan öte bir kozun yunusum...
21 Temmuz 2010 Çarşamba
Sen hiç sevmeyi bilmezsin
Durdum derken sürüklenmeye başlarım yine ,
Yazıp tüketirsem acım biter sanmıştım
Ama yeniden yastayım hay canına yandığım..
Suskunluğuma aldanma
Bakışlarım kafi yakmaya
Yalnızlığım elle tutulacak kadar yakında
Düşünüyorum sessiz ol
Gücün yoksa bana katlanmaya karşımdan defol !
Tutup tere attığın
Suretimdi baktığım
Denize düşsem de sen gemini kurtar
Karaya çıkan yolu yüzdüm kaç kere
Galip benim böyle kral gibi söyle havan kime?
Ben planlayana kadar olup bitiyor herşey ,
Ben kurana kadar dağılıyor hayatım ,
Hülyalarıma bak iki dirhem bir çekirdek ,
Aldanıyorum ölene dek , şeytan aldatınca kikirdek.
Tanırım seni sen hiç sevmeyi bilmezsin
Kaybolsam hafta olur beni aramaya bile yeltenmezsin.
O zaman
Gel günahsız git günahlarla
Koy beni yerine bu yangınıma üfle.
Gel hatasız git hatalarla
Vur beni dibime şu hallerim ne külfet.
Ben bir iki şey biliyorum , üç-dört şey ekliyorum.
Gerekmez Bana kimselerden gelecek yorum.
Ayaklar benim , yazan kol benim kolum.
Düşünen pay da benim bu treni çeken ray da.
Bilir misin rap için güneş de benim ay da.
Aldım başımı yürüyorum kelle koltukta.
Selle aşar takam ırmakları yoklukta.
Neden kimileri gözüm görür her boklukta
Gücünüz aynı güçsüzlük çoklukta.
Ölümü gömdüm gözlerinde şimdi sıra toprakta.
Bakalım o seni nasıl ölüme gömecek son trakta.
Doğru kazan yalan sat da doy doy tatta.
Zehirli akrep itinaya aranır maksatta.
İçine kibir ateşi düşmüş nefisleri söndür ilk fırsatta.
Aşağıda selametin varsa tepeden düş atla Kasva!..
5 Temmuz 2010 Pazartesi
Onları da anlıyorum
Vaktim olur zayi, etme böyle kırma yârini.
Bir işaret et! Bir çizikten yol bulurum.
Bir çizikten değil miydi onca köprü kurduğum?
Ey askerim kurşunum, kulun hâli ayni kalem-i kurşun.
Anlatayım söyle ki;
Dışa kapanıktır başı, yavaş açılır dışa ilki.
Ucu sivrildikçe olur sanki ormanda gezen tilki.
Ask şarabımı alkol sanar kınarlar beni.
De ki öyleyse Ümit başı dönmüş ayyaşın teki.
Manzarayı bilir misin hiç görmediğin yerlerdeki?
Bilmeden konuşmak aptallık değil de ne ki peki?
Anlamsızlaşmış bakışları çoğunun.
Şeytanlaşmış içi melek görünen çocuğun.
Düşününce kötüyü tahmin edemezsin ateşini içime işleyen soğuğun
Bana bir çıkış yolu bulun, sonu gelsin kâbusumun.
Artik Kasva yorgun düştü.
Seher vaktim umut kuşum yine cik cik ötüştü.
Can, Ümit mahkûmuyla her gün görüştü.
24 saatlik günler onunla hayat bölüştü.
Kalem konuştu..
~Değişen ben değilim dönüşen savaş..~

Anlamıyorum bazen, ne kadar basit düşünme meraklısı şu insanlar..
Bilmiyorlar mı kim fani ve kimler kalacaktır ellerinde..
Gözlerden okuduklarım yanında gereksiz kalır anlatılanlar..
Nedense herkes meraklısı olmuş şaşalı bir maske edinmeye..
“Ne kadar da mutluyum” u göstererek bir yerlere koşturuyorlar..
Umurumda değil aslında kim kimi kovalıyor veya kim ne peşinde..
Sen de okuyabiliyor musun acaba gözlerimi, fark edersen parıldıyorlar..
Bilmiyorum ve de umurumda değil yüzüm hangi ifadeye bürünüyormuş seni görünce..
Herkes çok zayıf sanki ve görüyorum her yerde korkudan saklananlar var..
Toplu hareket etmezlerse hayata direnemeyeceklerinden midir ne..
Ego çuvallarını kıtlıktan çıkmış gibi her fırsatta doldurmaya çalışanlar..
Bazen ben de anlam veremiyorum neden güçlü hissediyorum kendimi böylesine..
Demiştim ya umurumda değil ulu orta havlayanlar..
Haricinde yaşananlar bile mühim değil, hoştu kendimi görmesi senin gözlerinde..
Sezersem vazgeçerim demiştim ya hani, farkında ol ya da olma yüreğini değiştiriyorlar..
Matlaşmış gözlerinin de bir farkı yok artık kurumuş güllerle..
Acaba kaç paralık yüreğin vardı ki değecekti bülbül gözlerinden dökülen yaşlar ?..
Yenilmeyeceğimi bile bile neyin çabasıydı kıyaslamalar başka gönüllerle ?..
Kanadı kırdıktan sonra neyin nesidir şimdi bu rüzgara karşı amaçsız çırpınışlar ?
Vurmamaya çabaladığım acaba görülemiyor mu hala sessizliğimde..
Derler ki, bir yerden sonra acımazmış daha fazla..
Hepsi bu kadar..
25 Haziran 2010 Cuma
~Serçenin gözyaşları kadar..~
Dolunayın odama vurduğu silueti okşadım bu gece,
Her zamankinden daha fazla acı verdi zihnime umursamazsa hücum edişin,
Gözlerim yüz hatlarını çizmeye başladı yine dost bildiğim duvarlarıma,
Hatıraların yaralarıma tuz serpiştirdi ve yine dolu dolu oldu gözlerim..
Son günümün habercisi olacak yarın şen şakrak doğacak olan o güneş,
Kuzusu uğruna ağlayan bu kurttan ziyade başkalarının yüzünü aydınlatacak belki de insafsızca,
Kaybolan yılımın öksüzlüğündeki kalbim, son aşk kırıntılarını pompalayacak yaralarımdan dışarı,
Son defa dökülecek dudaklarımın arasından mezarım olan iki kelimem..
Gözlerime görmemelerini emredeceğim seni, kulaklarıma duymamalarını,
Göz pınarlarım uğruna akmayı kesecek artık, beynim seni düşünmeyi,
Kalbime öldüğünü söyleyeceğim ki çarpmasın artık deli deli,
Martılara da haber salacağım çığırmasınlar artık benim için ileri geri..
ÜcT
Ümit Can - Kimi zaman
Her şeye rağmen mutlu olmak gerekir..
Kimi zaman,
Birbirini seven insanlar için engeller tatlı bir tebessümden ibarettir.
Hayata tutunan bir yanımız vardır hep ama yine de gitmek isteriz kimi zaman..
Tek derdi olan biz değilizdir. Herkesin en az sizin kadar derdi vardır.
Belki de bizden çok..
Belki daha da çok..
Ve belki daha daha çok..
Belki de..
Bu olanlara bir dur diyesimiz gelir..
Ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir.
Zor gelir veda etmek bazı şeylere,
İnanmak istemeyiz gidenlere kimi zaman.
Elimizden gelen şeyin el sallamak zorunda olduğunu sanırız..
Gidiyorsa haklıdır deriz, atarız içimize..
Yardım isteriz yanlış kişilerden..
Hem de çok çok yanlış kişilerden..
Haddimizi bilemeyiz kimi zaman..
Bir yol çizeriz kendimize ama nereye çıktığını bilemeyiz..
Karmaşık bir denkleme dönüşür hayat..
Düşünür dururuz sonra..Hem de kara kara..
Umudumuzu kaybetmeyiz ama yanlış işlerle uğraşırız kimi zaman..
Elimizin altındakileri de bi kenara iteriz..
Yağmurun altına atılsak da unutmamalıyız:
Hayat bir güç savaşıdır..
Farklı yüzlere ihtiyacımız olur arada.
Oysaki güçlüyüzdür..
Hem de çok..
Ve hem de anlam veremeyecekleri kadar..